17 Şubat 2010 Çarşamba

Yalancıyı nasıl tanırsınız ?

Yalancıyı nasıl tanırsınız ?

ABD’li hipnoterapist David J. Lieberman, “Size kimse yalan söyleyemez” isimli kitabında yalan söyleyen kişilerin genelde sergiledikleri söz ve davranış kalıplarını sıraladı.

Buna göre ;

* Yalan söyleyen kişi göz temasından kaçınır, göz göze gelmemek için elinden geleni yapar.

* Ellerini ve kollarını az kullanır.

* Kendisine soru sorulduğunda elleri sımsıkı kapanıyorsa ya da avuçları aşağı dönükse bu yalanın ya da kandırmanın sinyalidir.

* Ellerini yüzüne ya da boynuna götürüyor olabilir ama bedeniyle teması sadece bu kısımlarla sınırlı kalır.

* Verdiği cevap nedeniyle rahat olduğunu göstermeye çalışan kişi belli belirsiz bir şekilde omzunu silker.

* El kol hareketleri ile söylediği sözler arasında zamanlama hatası vardır. Baş hareketleri mekaniktir.

* Şaşırmış, korkmuş ya da mutluymuş rolü yapıyorsa, yüzünde beliren ifade, ağız bölgesiyle sınırlı kalacaktır.

* Yalan söyleyen kişi ayakta dururken ya da otururken konuşma sırasında sırtını dik tutmaz.

* Kendisini itham eden insandan uzaklaşmak isteğiyle muhtemelen bakışlarını kapıya doğru çevirir.

* Konuştuğu insanla ya çok az fiziksel temas kurar ya da hiç kurmaz.

* İşaret parmağını ikna etmek istediği kişiye yöneltmez.

* Kendisini itham eden kişiyle arasına bir takım nesneler koyar.

* Bilinçaltından sızan gerçek duygular, düşünceler ve niyetler dil sürçmesi şeklinde ortaya çıkar.

* Karşısındaki kişi anlattığı hikayeye inanana kadar fazladan bilgi vermeye devam eder.

* Sorulara asla doğrudan cevap vermez, dolaylı olarak ima eder.

* ‘Ben, biz ve bizim’ gibi zamirleri ya çok azdır ya da hiç kullanmaz.

* Kullandığı kelimeler açık ve net olmayabilir.

* Soruları soruya oranla aşırı bir tepki gösterir.

* Bütün sorularınıza cevap verebilir ama kendisi size soru sormaz.

* Haksız suçlandığına sinirlenmez.

* ‘Gerçeği söylemek gerekirse,’ Dürüst olmak gerekirse’ ve ‘Niye yalan söyleyeyim’ gibi cümleler kullanır.

* Soruyu önceden düşünmüş ve cevabı hazırlamıştır.

* Sorunuzu tekrar etmenizi ister ya da soruya soruyla karşılık verir.

* Konuşmaya, ‘Yanlış anlamanı istemem ama’ gibi bir cümleyle başlar.

* İlginizi dağıtmak için şaka yapar ya da dalga geçer.

* Ayrıntılı açıklama gerektiren konuları sıradan bir şeymiş gibi aktarır.

* Hikayesi o kadar inanılmazdır ki, sırf bu yüzden inanırsınız.

Eş Adayını Tanımak

İnsan sosyal bir varlık olduğu için, yaşadığı olumlu ve olumsuz tecrübeler, kendi hayatında etkili olduğu gibi içinde yaşadığı toplum üzerinde de etkili olabilmektedir.



Bu bağlamda ülkemizde de her geçen gün daha da artan boşanmalar, sadece tarafları ruhen yaralamakla kalmıyor, toplumun evlilik algısını da yaralıyor. Beklenmedik bir anda nişanların bozulması, hatta davetiyesi basılmış düğünlerin iptal edilmesi, adayların evlilik cesaretlerini kırarken, evliliğe niyetlenen gençlerin de tedirginliğini artırıyor. Aklıselim, yerini duygusallığa bırakıyor. Bazı sorunların sürekli tekrarlanması, daha fazla insana zarar vermesi, yaşanan her sorunun klişe yaklaşımlara mahkûm olmasıdır. Evliliği boşanmayla sona eren, nişanı bozan ve düğünü iptal edenlere sorduğumuzda, cevaplar genelde, "yanlış tanımışım", "yeterince tanıyamamışım" gibi cümlelerle başlar. Yani temel sorun, karşı tarafı yeterince tanı(ya)mamadır. İsabetli bir evlilik kararı vermek için yeterince tanımak gerekir. Adayın kendi anlatımlarının yanında, dolaylı yollardan ailesi, arkadaşları, yaşadığı ortamlar, yakinen tanıyanların görüşlerini öğrenmek, aday hakkında daha net bir fotoğraf ortaya koyacaktır.

Tanıma, daha adayı görmeden başlar!

Düşünmeyi, sağlıklı karar vermeyi engelleyen klişelerden kurtulmak lazım. Bazıları evliliği, mantık ve duygu evliliği diye ikiye ayırır. Ne mantıksız ne de duygusuz evlilik huzur verir. Evlilik, mantık ve duyguyla kendini bulur. Adayların birbiri hakkında yeterli bilgi sahibi olması "mantıkî çerçeve"yi netleştirir. Bu "mantıki çerçeveye" göre görüşmeye veya görüşmemeye karar verir. Görüşürse, "mantıkî çerçeve"de duygu arar.

Yeterince tanımadan, "mantıkî çerçeve" netleşmeden yapılan görüşmelerde, adaylar, kendi aralarındaki bilgi alışverişini yeterli görüp, kendilerini duyguların akışına bırakır ve duygu üstüne mantık giydirmeye çalışırlar. Öyle ya da böyle bir mantıkî çerçeve oluşur ama bu, hayalî gerçeklerden meydana gelir. İlk görüşmenin kısa tutulmasının sebebi de, görüşme süresince mantıkî çerçeveye dikkat edilmesi, sık sık güncellenmesi içindir.

Evlenilecek adayı belirleme ve görüşme sürecinde, kişinin arkadaşları ve ailesiyle hareket etmesi tanıma için çok önemlidir. Eş adayını kendisi tanıyan adaylar, görüşme süreçleri zaten gizli olduğu için, ne arkadaşlarından ne de ailelerinden tanıma konusunda yardım alamazlar. Flörtle evlenenlerin daha sorunlu olmasının sebebi işte bu; birbirini yeterince tanımamalarıdır! Yeterince tanımanın önündeki engelleri kaldırmak için şunlara dikkat edin:

Hayal (kurgu) âleminde yaşamak: Popüler kültürün model kız/erkek için tasarladığı kurgular, gençlerin kendilerine özgü hayallerini elinden alıp, bu kurgulara mahkûm etti. Yapılması gereken, zihindeki kurgulardan kurtulup, özel bir insan olan eş adayını tanımaya çalışmaktır.

Mükemmeliyetçilik: Eş adayında en ufak bir kusuru dahi kabullenemeyecek olan kişi, bir kusurla karşılaşma korkusundan, tanımaktan kaçar. Oysa insan için mükemmellik yoktur, eksik ve kusurlarını fark edip giderme yolunda olmak (mükemmele giden yol) vardır. Mükemmele giden yolda olmak için, mükemmeliyetçilik takıntısından kurtulup, hayata bütün olarak bakıp, insanı kusur ve sevaplarıyla ele almak gerekir.

Fazla tanımaya gerek duymamak: Modern insan bireysel düşündüğü için, eş adayının ailesini bile tanımaya gerek duymayabiliyor, "ailesiyle mi yaşayacağım" diyor. Oysa insan, evet bir eşle evlenir, ama o evlilik, onu bir başka ailenin içine, akraba çevresine dahil eder. Boşanmalarda eşlerin ailelerinin tahrik, baskı veya yönlendirmelerinin ne kadar tesirli olduğu bilinen bir gerçektir.

Acelecilik/Sabırsızlık: Hayırlı işleri vesvese ve fitneye kurban etmemek için bekletmemek lazım. Fakat bir işe hak ettiği değer verilmez, yapılması gerekenler zamanında yapılmazsa, sonuç olumsuz veya kusurlu olur. Bu süreçte sabretmek, hareketsiz beklemek değil, eş adayına ait yeterli bilgiye ulaşma gayretidir.

İstişaresizlik: İstişarede, sorunları çözme, kapalı kapıları açma ve bereket vardır. Kendi başına hareket etmede ise çözümsüzlük, tıkanıp kalmak vardır. Eş adayı hakkında yeterli bilgi almak için neler yapmak gerekir? Bilgileri nasıl değerlendirmeli? gibi konularda fikir alışverişinde bulunulan biri olmalıdır.

Medyanın evliliğe hak ettiği değeri vermemesi: Anlık karar verip evlenmelerin, anlık karar verip ayrılmaların ön planda olduğu, fakat evliliğin huzur bahşettiği ailelerin, evliliğin öneminin geri planda tutulduğu günümüzde eş adayları olumsuz etki altında kalıyor. Evlilik süreçlerini doğal yaşayamıyorlar.

ZAMAN İstişaresizlik: İstişarede, sorunları çözme, kapalı kapıları açma ve bereket vardır. Kendi başına hareket etmede ise çözümsüzlük, tıkanıp kalmak vardır. Eş adayı hakkında yeterli bilgi almak için neler yapmak gerekir? Bilgileri nasıl değerlendirmeli? gibi konularda fikir alışverişinde bulunulan biri olmalıdır.

Medyanın evliliğe hak ettiği değeri vermemesi: Anlık karar verip evlenmelerin, anlık karar verip ayrılmaların ön planda olduğu, fakat evliliğin huzur bahşettiği ailelerin, evliliğin öneminin geri planda tutulduğu günümüzde eş adayları olumsuz etki altında kalıyor. Evlilik süreçlerini doğal yaşayamıyorlar.

ZAMAN

8 Şubat 2010 Pazartesi

Doğru Eş Seçimi

Soru: Mehtap Hanım merhaba…26 yaşında bekar bir erkeğim. Evlenme konusunda kafam karışık. Doğru eş seçmek için nelere dikkat etmemiz gerektiği konusunda bir şeyler yazar mısınız? Evlendikten sonra pişmanlık yaşamak istemiyorum. Bazı arkadaşlarım var. Evleneli birkaç yıl olmasına rağmen resmen acaip pişmanlar. Onların durumuna düşmek istemiyorum. Bu arada yazılarınızı çok anlaşılır ve dolandırmadan yazıyorsunuz. Çok teşekkürler. Eş seçimi konusunda neler yazacağınızı merak ediyorum doğrusu. İyi çalışmalar.

Cevap: İnsanın bilinçaltı yapısı ve psikoloji çok karmaşık bir sistem. Özellikle de psikoloji disiplini için üretilen teorileri sormayın gitsin! Anlaşılır olması, okuyan herkesin ne dediğimi kolaylıkla anlaması için, temel psikoloji kaidelerini ve bunların yaşamınıza yansıyan şeklini elimden geldiğince sade bir dille, hatta günlük konuşma diliyle yazmaya gayret ediyorum. Maksat okuyan herkes anlasın. Söylenmiş, hayatı kolaylaştırıcı bir şeyler varsa, rahatlıkla yaşamlarınızda uygulanabilsin diye. Dikkatinizi çekmesine sevindim.

Evli olabilmek, evlilikte doğru eş olabilmek için birçok kriter var bence. Ama yazmakla bitmez. Bu bölümde aklıma ilk gelenleri sıralayayım dilerseniz. Nasılsa çeşitli sorularla, yeni yazılar yazma fırsatı doğuyor.

Öncelikle seçeceğiniz eşi, siz mi seçtiniz; yoksa, siz onu seçtim zannederken, aslında o mu sizi seçti konusunda çok dikkatli olun sevgili okurlar! Çünkü birçok evlilikte insanlar eşlerini seçtiklerini zannederler. Ama aslında seçilen kendileridir de haberleri bile yoktur. Şimdi diyeceksiniz ki seçmekle seçilmek arasında ne fark var ki? Bilinçaltı süreçler açısından fark var. Seçtiğinizde; kendi iç dinamikleriniz ve kendi kişisel ihtiyaçlarınıza karşılık gelen bir insanı bularak, daha verimli bir ilişki yaşama şansınız var. Ama sizi seçen kişi, yaşam dinamikleri açısından yeterli değilse, sizi görünürdeki bazı özelliklerinizden dolayı içine sindirmiştir. Görünürdeki bazı yeterli olduğu düşünülen özellikleriniz, zamanla o kişiye yetmemeye başlayabilir. Yani iç dinamiklerden yola çıkılarak değil de, zamanın ihtiyaçlarına göre seçilmiş bir insan olursunuz. Kişinin zamana bağlı ihtiyaçlarının değişmesi durumunda…!
…hadi hepimizin bildiği bir örneği yeri gelmişken yapıştıralım! Adam zamanında fakirdir. Mahalleden sevdiği kızı alamamıştır(!) (Almak diyorum dikkat ederseniz! Çünkü iç dinamik ve iç ihtiyaç yok! Zamanın ihtiyacı ile hareket ediyor ya malum)… parasının ve gücünün yettiği, durumuna göre kendisine verilen kızı alır. Ama içinde geri dönülmez bir hınç da oluşmuştur. “Göreceksiniz!” diyordur içinden… “İlerde çok zengin olup hepinizden bunun hesabını soracağım!”
…nitekim zamanla zengin olur da! Önce arabasını… sonra karısını değiştirmeye kalkar! Tam da bu nedenle demez mi Anadolu insanı “Bir erkeğin iki kaşığı varsa birini kıracaksın!”
Maalesef tamamen günün şartlarına göre hareket eden cahil insanın önünü kesmek için üretilmiş bir atasözüdür bu!
Oysa…!
Oysa… erkeğin iki kaşığı varsa birini kırmaya gerek yok! Çünkü sevgi dolu, birbirini kayıran, birbirini gözeten, birbirine gelecek en ufak bir zarardan dolayı kendisini çok üzgün hisseden, kaliteli ilişkiler yaşayan erkek ve kadınlar için böyle bir ilke yoktur! Kadın, erkeğin ikinci kaşığı oldu diye birincisini kırmaz sevgili okurlar! Hatta “evde zaten bir tane var… acaba ikinciyi almaya çalışırken eşim fazladan yorulur mu?” diye düşünüp üzülür. Ve eşine: “Kocacığım, elimizde olan kaşık bize yetiyor… nolur kendini fazla yorma… bizim için kaşık değil, sen önemlisin!” der.
Bunu söyleyen… kendisini koruyup gözeten, yorulmaması için çabalayan bir kadının üzerine… adam tirilyonlar kazansa gidip ikinci bir eş alır mı?
Almaz elbet!...
Türk filmi gibi oldu örnek… ama maalesef böyle.
Demek ki; iç dinamikleri doğru belirleyip, zamanın ihtiyaçlarından sıyrılmış bir pozisyonda, sizin genel geçer ilkelerinize, yaşam şeklinize, hayata bakış açınıza uygun bir eş seçmeniz çok etkili bir eş seçimi olacaktır.
Hepinizin bu tip olaylardan rahatsız olmaya başladığınızı, yorumlarınızdan da anlamak kolay! Eski sevgiliye yeni atıflar yapılıp duruluyor malum!
İnsan “kimi”, “neden” seçtiğini bilmiyorsa elbette zamanla kafası karışır! Elindekinin kıymetini bilmez! Başkasının elindeki lokma ona daha lezzetli görünür.
Kendisini iyi tanıyan…
…hayattan neler beklediğini iyi bilen
…hayattaki varoluş gerekçelerini zihnine iyice yerleştiren
ilerde ne istediğini, neyi kesinlikle istemediğini güzelce ayırt etmiş olabilen insanlar için, seçtiği eşten pişman olmak söz konusu bile olamaz.
Haa bu söylediklerim aranızda hiç minik kırgınlıklar olmayacak, her şey güllük gülistanlık olacak anlamına gelmiyor. İnsanın günlük yaşamında, arada sırada minik sıkıntılar yaşayıp, bu sıkıntıdan kurtulmak için yöntemler denemesi, eşiyle yeniden güzel bir periyod yakalaması ayrıdır… o kişiyle evlendiğine çookkk pişman olması başkadır!
Aslında… aslında ne düşünüyorum bazen biliyor musunuz?
Araba alır gibi eş seçin bence! Cidden…!
Aile terapisi yapıyorum yıllardır. Dikkatimi çekiyor… ilginçtir…! insanlar araba alırken daha dikkatli davranıyor. Araştırıyor… bilenlere soruyor. Performansına bakıyor. Arabayı satan yetkili servislere hiç erinmeden gidip arabanın inciğini boncuğunu soruşturuyor. “Aman canımmm… bizim zamanımızda servis mi varmış!” demiyor.
En önemlisi ve çok süper olan davranışları, arabayla her ne yapmak istiyorsa onu belirliyor; tamamen kendi kişisel ihtiyaçlarına göre araç alıyor!
İşte temel ilke bu! Kişi, yük taşıyacaksa gidip de son model üstü açık spor araba almıyor sevgili okurlar! Eşyasını, yükünü taşıyabilecek türdeki arabalardan alıyor! Parası olsa da sadece ihtiyacına göre olan arabayı alıyor.
Arada sırada hafta sonları ailesiyle gezmeye gitmek için alacaksa, öyle aşırı abartılı modellere bakmıyor! Genel anlamda kendi aile ihtiyaçlarına karşılık gelecek, ayaklarını yerden kesecek bir aracı seçiyor. Veya işi gereği klasına uygun birini alıyor.
İnsanlar araba alırlarken bile, “neye ihtiyaç hissediyorlarsa ona göre” araba alıyorlar. Ama maalesef ve ne kadar acı bir durum ki, eş seçerken, nasıl bir insana ihtiyaçları olduğunu, kiminle daha mutlu olabileceklerini hesaba katmadan evlenip gidiyorlar. Üstelik de “kafanız çok karışıksa bir uzmana gidin, önce kendinizi tanıyın ve seçtiğiniz kişiyle uyumlu bir evlilik olup olmayacağını konuşun” desek “Yaa tabii tabii…! ne gerek var canım… bizim zamanımızda psikolog mu vardı?” diyorlar.
Ama aynı insanlar, arabalarından ses gelse koştur koştur sanayiye veya servise gidip neyin yolunda gitmediğine baktırıyorlar. Üstelik de “bizim zamanımızda servis mi vardı?” demeden.
Pişmanlık duygusunu en çok kim yaşar biliyor musunuz?
Yıllar sonra hata yaptığını fark edenler…!
… yıllar sonra hata yaptığını kimler fark eder?
…yıllar sonrasına geçiş yapacak olan “bu günkü” duygularının ve iç ihtiyaçlarının farkında olmayanlar…!
Konu önemli… yazacaklarım bunlarla sınırlı değil… devamı gelecek…
Şimdilik… sevgiyle kalın…

Mehtap KAYAOĞLU (Danışman Psikolog&Psikoterapist)